23 Mart 2012 Cuma

Öyle bir şeyler

Kadın, sabah kalktığında kendini yalnız hissediyordu.
“Belki de sadece yorgunum” diye düşündü, ağır bir ayrılık atlatmıştı sonuçta, iyi huylu bir sevgilinin öldürücü bir darbeye yol açması onu sarsmıştı.
İçtiği bütün o uyku haplarını, antidepresanları, şarjı bitmiş müzik çalarını ve dağılmış yatağını gözden geçirdi.
Artık toparlanmanın, telefonunu açmanın, makyaj yapıp giyinmenin ve dışarı çıkmanın zamanı gelmişti.
Ancak pencerenin önüne gittiğinde yanlış günü seçtiğini fark etmişti. Yağmur bardaktan boşanırcasına yağıyordu, gökyüzü çok kasvetliydi. “Tam sevgiliyle film izleme günü.” Diye aklından geçirdi, sonra terk edilişini hatırladı, gözleri doldu.
Yalnızca 4 gün olmuştu ama ona bir asır, bir milenyum geçmiş gibi hissediyordu. Ondan nefret etmek istedikçe daha çok seviyordu. Onu başka bir kadınla düşündükçe kıskançlık krizine giriyordu. O kadın güzel miydi acaba, ona da kadına saydığı bütün o güzel iltifatları söylüyor muydu?
Onu da, hastalandığında 3 gece başında bekleyecek kadar çok seviyor muydu?
“Demek ki beni sevmiyormuş,” dedi kadın, “sevse gitmezdi.”
Bilmiyordu, adamın da içinin acıdığını bilmiyordu. Adam onu unutamamıştı, özlüyordu ama dönmeye yüzü yoktu. Dönse, kadın kabul etmeyecekti zaten. Onu böylesine üzen bir adamı kabul etmesi, yeniden öleceğini bile bile yaşamaya başlamasının bir anlamı olmayacaktı çünkü. Bir kitabı kaç kere okursa okusun, sonu aynı bitecekti, biliyordu. Adam dönse de yine gidecekti. 
“Dönme,” demişti kadın ona. “Dönersen yine sana ‘seni seviyorum’ diyeceğim, dönme. Dönersen yine ömrümü seninle tamamlamayı hayal edeceğim ama sen gideceksin. Belki o kez dönmezsin de.
Ama kalbi öyle demiyordu. “Yine gel, yine severim, sonsuza kadar beklerim seni. Gel. Git desem de gel.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder